Tanıtım
Nükleer Tıp sıvı, katı ya da gaz formda radyoaktif kaynaklar kullanılarak gerçekleştirilen, moleküler düzeyde görüntüleme ve tedavi bilimi olarak tanımlanır. Nükleer Tıp Bölümü’nde gerçekleştirilen uygulamalar sayesinde hastalıkların ileri tanı ve tedavisi mümkün olabilmektedir. En başta onkoloji olmak üzere, kalp hastalıklarından, böbrek hastalıklarına, ortopedik problemlerden, tiroid ve hormon hastalıklarına kadar birçok hastalığın tedavisinde multidisipliner yaklaşımla çalışılmaktadır. Hastalara oral olarak ya da damar yoluyla veya solutularak, cilt içine ya da altına enjekte edilerek hedefe yönelik çok düşük oranda radyoaktif madde verilir. Verilen bu radyoaktif madde, hedeflenen organ ya da dokuya giderek, orada tutulum gösterir. Daha sonra bu bölgeler özel kameralarla görüntülenir. Bu işlem sırasında hastanın aldığı radyasyon, sağlanan fayda zarar dengesine bakıldığında, oldukça düşük düzeydedir. Yapılan tüm bu incelemeler Nükleer Tıp uzmanları tarafından değerlendirilir.
Tedavi amaçlı olarak vücuda verilen radyoaktif maddeler ise "beta ışını" yayarak içine girdikleri tümörleri ya da istenmeyen dokuları harap ederler. Tedavi en yaygın olarak tiroid hastalıklarında, Radyoaktif iyot ile ve hastaya uygulanan doza bağlı olarak ayaktan veya yatarak yapılmaktadır. Günümüzde radyonüklid tedavi uygulamaları tiroid kanseri dışındaki başka onkolojik hastalıklar ile bazı enflamtuar hastalıkların tedavisinde de kullanılmaktadır.
Nükleer Tıpta kullanılan radyofarmasötikler, laboratuvarda insan vücuduna verilmek amacıyla özel olarak üretilmiş, düşük radyasyonlu, kısa ömürlü ve vücutta birikim yapmayan radyoaktif maddelerdir. Radyoaktif ilaç fiziksel olarak kendiliğinden yarılanarak azaldığı gibi, idrarla, terle ve bağırsaklar aracılığıyla da vücuttan atılmaktadır. Nükleer Tıpta kullanılan radyoaktif ilaçların yan etkisi ve alerjik etkileri yoktur. Bu maddeler her yaştaki hastada ve çocuklarda, yaşa ve kiloya göre değişen dozlarda güvenle kullanılabilmektedir. Nükleer Tıp uygulamalarında hasta çok düşük düzeyde radyasyon almaktadır.
Nükleer tıp tarihçesi 1800’lü yılların başında İngiliz kimyager John Dalton’un atom teorisini ortaya atmasına, Alman Wilheim Konrad Roentgen’in 1895’de X ışınlarını bulmasına, 1928’de Amerika’da Ernest Lawrence’ın siklotronu yapmasına kadar uzanmaktadır. Nükleer tıp gelişimindeki en önemli adım 1934 yılında Marie Curie’nin yapay radyoaktiviteyi keşfetmesidir. Ancak birçok tarihçi nükleer tıbbın gerçek başlangıcı olarak radyoaktif iyodun toksik guatr (zehirli guatr) tedavisinde kullanılmaya başlandığı 1940’lı yılları göstermektedir. Halen nükleer tıp görüntülemelerinde en sık kullanılan radyoaktif madde olan teknesyum-99 yapay olarak 1937 yılında üretilmiş, 1965 yılından sonrada ticari üretim, dağıtım ve kullanımı başlamıştır. Takip eden yıllarda karaciğer-dalak ve beyin görüntülemesinde kullanılan ajanlar bulunarak nükleer tıp günümüze kadar süren hızlı gelişmesine başlamıştır.
Nükleer Tıp, Türkiye’de ilk kez 1950’lerin başında İstanbul’da Prof. Dr. Suphi Artunkal’ın kişisel çabaları çerçevesinde gündeme gelmiştir. 1953 yılında Dr. Artunkal ve arkadaşları, Haseki Tedavi Kliniğinde kurdukları Radyoizotop Laboratuarında hipertiroidi tedavisinde radyoaktif iyot (I-131) kullanmışlardır. Ülkemizde radyoizotopların tıp alanında kullanımının ilk uygulaması olan bu radyonüklid tedaviden alınan olumlu sonuç, Türkiye’de nükleer tıbbın kurulması ve gelişmesinde bir dönüm noktası olmuştur. Takip eden yıllarda Ankara ve İstanbul’da nükleer tıp alanındaki uygulamaların yaygınlaşmasına ve kurumsallaşmasına zemin hazırlayan gelişmeler olmuştur. 1961 yılında Çekmece Nükleer Eğitim ve Araştırma Merkezinin açılması ile ülkemizde radyoizotop üretimine başlanmış ve Türkiye günümüzde de Nükleer Tıp’ta yaygın olarak kullanılan teknesyum-99 izotopunu Avrupa’da ilk kez kullanan ülkeler arasında yer almıştır. 1962 yılında Prof. Dr. Fevzi Renda ve meslektaşları tarafından Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (IAEA) katkılarıyla Ankara Üniversitesi kampüsü içinde kurulan Radyobiyoloji Enstitüsü de nükleer tıbbın gelişiminde önemli rol oynamıştır. IAEA’nın desteği ile kuyu-tipi sayaçlar, çift problu eksternal sayım ünitesi ve doğrusal tarayıcıları içeren ekipmanlar ile donatılan bu enstitü ABD ve Avrupa’dan gerçekleştirilen bilimsel ziyaretler yoluyla Türkiye’de Nükleer Tıp eğitiminde önemli bir rol oynamıştır. Radyoiyod uptake, tiroit sintigrafisi, Rose-Bengal I-131 ve koloidal Au-198 ile yapılan karaciğer sintigrafisi, I-131 IHSA ile beyin perfüzyon sintigrafisi çalışmaları ve Hg-203 Klormerodrin ile yapılan böbrek sintigrafileri, bu enstitüde uygulanan ilk nükleer tıp tanı yöntemleridir. 1965 yılında, daha sonra kurulacak olan Nükleer Tıp Enstitüsü’nün temelini oluşturan İstanbul Üniversitesi Radyoizotop Laboratuarı’na ilk rektilineer tarama cihazı alınmıştır. 1962 yılında wet-lab yöntemleri ve sintigrafiler; 1965 yılında color-dot tarama, dinamik çalışmalar (kan akışı – renogram) ve 1967 yılında analog sintilasyon kamerası ve dinamik sintigrafik çalışmalar başlamıştır.
Kronolojik olarak bakıldığında ilk uygulamaların başladığı yıllardan günümüze kadar geçen sürede Nükleer Tıp ülkemizde uluslararası gelişmelere ve standartlara paralel hızlı bir gelişme göstermiş ve günümüzde birçok hastalığın tanı ve tedavisinde yaygın olarak kullanılan bir tıp alanı haline gelmiştir. İstatistiklere bakıldığında ülkemizdeki Nükleer Tıp uygulamaları sayı, nitelik ve yaygınlık olarak Avrupa sıralamasında üst sıralarda yer almakta, ülkemiz Avrupa Nükleer Tıp Birliği (EANM) kongrelerine en fazla araştırma desteği sağlayan ülkeler arasında yer almaktadır.
Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nükleer Tıp kliniğimiz 2008 yılında 1 PET cihazı,1 adet GAMA kamera, 1 adet de kemik dansitometre cihazı ile çalışmaya başlamıştır. 2010 yılında ise 2 . GAMA kamera ve 2016 yılında cihaz envanterimize 1 adet SPECT/BT cihazlarının eklenmesiyle Erzurum ve çevresindeki illere hizmet verebilecek şekilde 1 doktor öğretin üyesi ve 3 uzman hekimle birlikte çalışmalarına devam etmektedir. Ayrıca 2020 yılında yapımı tamamlanan yeni şehir hastanesi binasına taşınılmış olup uluslararası standartlarda ve fiziki koşullarda 2 yataklı radyoaktif iyot tedavi kliniği ve servisi de bölümümüz bünyesinde hizmet vermektedir.
Akademik Kadromuz
Çalışma Konularımız
• Onkolojik uygulamalar
• Bazı tümörlerin yerinin gösterilmesi
• Tümörlerin evrelenmesi
• Tümörlerde sıçrama olup olmadığının değerlendirilmesi
• Kanserli kemiklerdeki ağrının tedavisi
• Ortopedik uygulamalar
• Gizli kırıkların gösterilmesi
• Kemik enfeksiyonları
• Böbrek uygulamaları
• İdrar yollarında tıkanıklıkların gösterilmesi
• Böbreklere idrar kaçışı olup olmadığının araştırılması
• Böbrek enfeksiyonlarının araştırılması
• Kalp Uygulamaları
• Koroner arter hastalıklarının tanısı
• By-pass cerrahisi olanların değerlendirilmesi
• Bazı hipertansiyon hastalarında hastalığın nedeninin araştırılması için
• Böbrek transplantasyonlarında hastaların takibi
• Akciğer uygulamaları
• Pulmoner emboli ( akciğerlerde kan pıhtılaşması ) tanısı
• Diğer Uygulamalar
• Guatr hastalıkları
• Çeşitli yemek borusu ve mide hastalıkları
• Safra kesesi hastalıkları
• Gizli enfeksiyon şüphesi
• Göz yaşı yollarının incelenmesi
• Çeşitli radyofarmasötiklerle değişik tümörlerin görüntülenmesi
• Vücuttaki gizli enfeksiyonların araştırılması
Erişim Bilgilerimiz
SAĞLIK BİLİMLERİ ÜNİVERSİTESİ ERZURUM EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
0442 432 10 00 – DAHİLİ 1935-1936